Wir arbeiten gemeinnützig. Wenn ihr Maviblau unterstützen möchtet, dann schaut mal hier!

Anadolu Rock dünyasına bir yolculuk

Bugünlerde Türkçe müzik açısından Avrupa’da enteresan gelişmeler yaşanıyor. Amsterdam çıkışlı müzik grubu Altın Gün, Kaymakamın Kızları, Cemalim ve Tatlı Dile Güler Yüze gibi şarkılarıyla bizi adeta Türkiye’nin 70’lerine götürüyor. Grup aynı zamanda Avrupalı müzik severleri, Cem Karaca, Barış Manço ve Erkin Koray gibi büyük ustaların önemli temsilcileri olduğu bir müzik tarzıyla buluşturuyor. Gerçi batı kamuoyu 60’ların ve 70’lerin Türkçe Rock parçalarına yabancı sayılmaz. Turkish-psychedelic adı altında, özelikle enternasyonal elektronik müzik ve rap müzikte Anadolu Rock eserleri uzun zamandır önemli bir sample kaynağı. Bu çerçevede Mos Def’in Supermagic veya Action Bronson’un Easy Rider adlı parçaları başlıca örneklerdir. 

Türkiye kökenli biri olunca, Anadolu Rock gibi bir müzik tarzının Avrupa’da bu kadar beğeni toplaması insanı şaşırtmıyor değil. Çoğu zaman, Türkiye topraklarına ve kültürüne has içerikler işleyen bu şarkıların, yabancı toplumlardan gelen insanlarda da aynı duyguları yarattığını düşünmek oldukça zor. Ama Altın Gün’ün bugünkü başarıları bu önyargının ne kadar yanlış olduğunu kanıtlar gibi. Bu gelişmeyi göz önünde bulundururken şu soru geliyor akıllara: Nedir aslında bu Anadolu Rock? 

Yaratığı etkiye bakıldığında, bu müzik tarzını salt bir batı-doğu sentezine indirgemenin yanlış olacağını düşünüyorum. Aslında Andolu Rock bundan çok daha fazlasıdır. Bu nedenle sizi 60’lı ve 70’li yılların Türk Rock dünyasına götürerek bir yolculuğa davet etmek istiyorum. Bu kısa yoluculuk esnasında Anadolu Rock’un müziksel kilometre taşlarına ve önemli temsilcilerine işaret edilecek ve aynı zamanda bu müzik tarzının oluştuğu ve etkileşim içinde bulunduğu siyasal ve sosyal gelişmeler ele alınacaktır. Bu esnada müzik aracılığıyla, Türkiye yakın tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birine de ışık tutmuş olacağız. 

Beatles Marx, Engels ve Lenin ile geldi

Türkiyenin kitlesel anlamda Rock’n Roll ile tanışması 60’lı yılların başına denk gelir. Bu gelişmede en önemli etkenlerden biri olarak 1960 askeri müdahalesinin sonrasında kabul edilen 1961 Anayasasının yarattığı liberal ortamı var sayabiliriz. Anayasa ile birlikte Türkiye halkı yeni medeni özgürlüklere kavuşurken kültürel anlamda da bir açılım yaşar. Bir taraftan Marx, Engels ve Lenin‘in kitapları Türkçe’ye çevirilirken Elvis, Beatles ve Beach Boys gibi yabancı sanatçıların plakları geniş anlamda Türk müzik piyasasına giriş yapar.

Sosyalist edebiyatın Türkiye gençliği üzerindeki etkisi kendisini daha sonraki senelerde gösterecek olurken, ilk yayınlanan yabancı plaklarla ülkede adeta bir Rock furyası başlar. Bunun en bariz örneği yurdun dört bir yanında ortaya çıkan cover grupları yanısıra daha önce Türkçe müzik icraa eden ünlü solistlerin artık İngilizce şarkılar söylemesinde görülmektedir. 1961 senesinde Erol Büyükburç kendi besteledigi Little Lucy (1961) parçasıyla yerli Rock’n Roll tarihinin ilk başarısına imza atmış ve günün medyası tarafından anında Türk-Evlis ilan edilmiştir.

Daha sonra Anadolu Rock’un usta isimleri sayılacak olan sanatçılarda 60’ların başında müzik piyasasına ilk adımlarını atarlar. 1962 senesinde Erkin Koray It’s a long şarkısını yayınlarken Barış Manço – tipik Elvis kostümü ve saçıyla – The Jet  45’lik plağının kapak resmine poz verir.

1965 yeni gelişmekte olan Türk Rock müziği için bir kader yılıdır. Hürriyet Gazetesi Altın Mikrofon Yarışması ile çağdaş Türk Müziği dalında ilk ödüllü yarışmayı düzenler. İlk senenin ödülü Gençliğe Veda şarkısıyla Yıldırım Gürses’e verilirken 1966’da Silüetler grubu sevilen bir halay-şarkısı olan Lorke yorumlarıyla yarışmayı kazanırlar. Silüetler ve Mavi Işıklar (Çayır çimen geze geze) gibi gruplar Altın Mikrofon yarışması esnasında popülarite kazanır ve Anadolu Rock tarzının daha sonra yaşayacağı başarı serüveninin ön ayağını oluşturur. 1968 senesine kadar Hürriyet’in Altın Mikrofonu ve daha sonra Milliyet gazetesinin Liselerarası Müzik ve Halk Oyunları yarışması Türkçe sözlü hafif batı müziğinin en önemli platformları haline gelir. 

Müzik anlamında bu safhada Beatles ve Beach Boys gibi yabancı grupların etkisi çok büyükken içerik olarak önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Daha önce genellikle İngilizce sözlü Rock şarkıları bestelenirken, sanatçılar artık gitgide Türkçe içeriklere yönelmekte ve bilhassa Türk Halk Müziği’nin zengin repertuarından faydalanmaktadırlar. Bu dönem ritm ve melodi açısından en çok kulanılan şarkılar oyun havalarıdır. Haramiler’in Arpa Buğday Taneleri veya Modern Folk Üçlüsü’nün Leblebi şarkıları bu akım için birer örnektir. Bu durum 1968’de gelişen Üniversite olayları ve onların ekseninde yaşanan toplumsal siyasallaşma süreci doğrultusunda kayda değer bir dönüşüme uğrayacaktır. 

68 Hareketi ve Türkçe Rock’ta artan Halk Müziği etkisi

1968 senesinde dünya çapında boy gösteren öğrenci olayları kısa bir süre sonra Türkiye‘ye yansır. Soğuk savaş rüzgarlarının en şiddetli estiği bu zamanda Türkiye’deki Üniversitelilerde küresel siyasi gelişmeler karşısında sessiz kalmazlar. Kampüslerde başlayan yeni gençlik hareketi meydanlara dökülmeye basladığı an Vietnam savaşına karşı örgütlenen protestolarda “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” yanısıra “Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarında yankılanır. Bu süreç içerisinde memleketlerinin sorunlarına alternatif çözümler arayan gençlik artık işçilerin, çiftçilerin ve yoksul halkın yaşam koşullarıyla yakından ilgileniyordur. Bu atmosferin içerisinde müziğin işlevi bugün tam olarak saptanamasa da o dönemde yayınlanan parçalara baktığımızda daha ciddi içeriklerin ön plana çıktığını görürüz. Fikret Kızılok’un Aşık Veysel’den alıntı “Uzun ince bir yoldayım” aranjmanı, Tülay German’ın Burçak Tarlası türküsünün yeni yorumu ve aşıklar geleneğinden gelen Mahsuni Şerif’in eleştirisel türküleri o dönem kampüslerde sık dinlenilen parçalardır. 

Bu süreç içerisinde geleneksel Halk Edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturan Türkülerin siyasi potansiyeli de belirginleşir. Yüzyıllardır Anadolu Halkları yaşantılarını, sevinçlerini ve hüzünlerini, kısacası hayat gerçekliklerini Türkülerine yansıtırlar. Bu esnada Oyun Havaları gibi Ninniler, Deyişler ve Ağıtlar Anadolu Halklarının müziğe bürünmüş hafızası olarak görülmelidir. Halk ezgileri aşk, hasret, göç gibi Anadolu toprakları kadar eski olan yaşanmışlıkları işlerken coğu zaman karşı kültürün ve isyanların bildiri fonksiyonunu da üstlenmişlerdir. Bu doğrultuda Pir Sultan, Köroğlu, Debreli Hasan gibi egemenlere başkaldırılarıyla tanınmış tarihi figürlerin mücadeleleri Halk Ozanları tarafından bestelenmiş ve destanlaştırılmıştır. 

68 ve sonrasında gelişen öğrenci olayları bağlamında Türkülerin bu isyancı yanına olan ilgi de büyür. Bu esnada Dadaloğlu’nun “ferman padişahın dağlar bizimdir” sözü sol gençlik çevrelerinde yaygın bir söylem haline gelir – ve yakın zamanda eyleme dönüşür.  

Aynı yılın yazına, sol görüşlü gençlerin Üniversite işgalleri ve kitle gösterileri damgasını vururken 1969 senesi itibariyle sağ-sol çatışması ivme kazanır. 6. Filo protestosu sonrası yaşanan Kanlı Pazar olayı ile birlikte artık sokaklarda kan akmaktadır. Daha önce dinlenilen eğlenceli Oyun Havaları yerini siyasi marşlara ve daha ciddi içerikli parçalara bırakır. Gazete manşetleri artık banka soygunları, sokak çatışmaları ve siyasi motifli suikastlerden bahsediyordur. Kampüslerde kararan hava ve toplum içerisinde artan gerilim bir nevi zamanın müzik prodüksiyonlarına da yansır. Resimdeki gözyaşları, Bu son olsun ve Emrah adlı parçalarıyla Cem Karaca ve Apaşlar ilk başarılarına imza atarken önceki senelere kıyasla daha gerçekçi ve hüzünlü bir Rock tarzı icraa ederler. 

70 senesinde ufukta gözükmeye başlayan darbe bir sene sonra askeri muhtırayla gelir. Bu müdahale 1961’de başlayan liberal deneyin de sonu demektir. Gençlik açısından 12 Mart öncelikle ülkede yeni gelişen sola vurulmuş bir darbedir. Sol öğrenci hareketi kanlı bir şekilde bastırılır, binlerce insan tutuklanır ve dar ağaçları kurulur. Öğrenci önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs 1972’de idam edilişi ile Türkiye‘deki 68-Hareketinin son perdesi kapanır. Kısa bir süre sessizlik hakim olur. 

Anadolu Rock’un Altın Çağı: 70’li yıllar

71 muhturası Türkiyedeki siyasi kronometreyi sıfırlamıştır. Günlük hayat ağır ağır canlanmaya başlarken asıl bomba Fransanın başkenti Paris’te patlar. Müzikal anlamda bir bomba. Pimi çekenler Cahit Berkay ve Taner Öngör’ün içinde bulundukları Moğollar grubudur. Enstrümental Behind the Dark ve Garip gibi parçalarıyla elde ettikleri başarı sonrası 1970’de Fransa merkezli CBS plak şirketi ile üç yıllık sözleşme imzalayan grup aynı yıl albüm çalışmaları için Paris yolunu tutarlar. 

Türkiye’de siyasi kargaşalar doruk noktasını ulaşırken, Moğollar olaylardan uzak 71 senesinde Anadolu Pop albümlerini yayınlarlar. Aynı yıl Fransa’nın müzik dalında en önemli ödülü olan Grand Prix du Disque’e layık görülücek olan plak Türkçe Rock janrı için devrim niteliğindedir. Form ve tarz açısından yeni bir standart getiren Ilgaz, Toroslar ve Ağrı Dağı Efsanesi gibi parçalar Türk müziğinin The Doors, Pink Floyd ve Jefferson Airplane gibi gruplara cevabıdır. Zamanın Amerikan ve İngiliz grupları parçalarında etnik Hindistan tınılarından esinlenirken, Moğollar geleneksel Anadolu seslerine ve melodilerine sadık kalırlar.

Türkiye‘nin belirli bir siyasi istikrara dönmesi ve Moğolların uluslararası başarısı karşısında yerel müzik piyasası da bir canlanma yaşar. Kurtalan Ekspres, 3 Hürel, Dadaşlar, Kardaşlar gibi müzik grupları kurulurken bu yıllarda bugüne kadar Anadolu Rock dalının klasikleri olarak adlandırabiliceğimiz şarkılar yayınlanır. Barış Manço’nun Dağlar Dağları, Erkin Koray’ın Goca Dünyası ve 3 Hürel’in Sevenler Ağlarmışı bunlardan birkaçıdır. Ülkede geri kalan müzikte esen Anadolu Rock furyasına kapılır. Bugün psychedelic olarak tanımlanan stil tüm Pop müzik sahnesini kararlı bir şekilde tesiri altına alır. Buna verilebilecek güzel örneklerden ikisi şarkıcı Esmeray’ın Ayrılık olsa bile ve Zafer Dileğin Yekte parçalarıdır. Anadolu Rock’un yükselen çizgisine en önemli katkılardan birini de, müziğini Cahit Berkay’ın bestelediği Ağrı Dağı Efsanesi ve Selvi Boylum Al Yazmalım adlı başarılı sinema filmleri yapar.  

Müzik tarzı form olarak – 60’lara nazaran – büyük bir değişiklik yaşamışken içerik olarak yine kırsal Anadolu sembolizmi ve Halk Müziğinden beslenir. Bunun yanısıra gitgide güncel sosyal ve toplumsal sorunlarda Rock müziği prodüksiyonlarına yansımaya başlar. Bunlardan bir tanesi o yıllarda ivme kazanan göç konusudur. 60’ların sonundan itibaren taşradan büyük şehirlere doğru bir göç dalgası başlamıştır. Kimisi için gurbet Almanya iken kimisi kendini İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde bulur. Yurtiçinde batıya göçün en belirgin olduğu sosyal sonuç metropollerin gölgesinde büyüyen gecekondu mahalleleridir. Bu bağlamda Özdemir Erdoğan 1972’de söylediği Gurbet adlı şarkısında yurdundan uzağa düşme ve gurbetteki yoksunlukları dile getirir. Göçün yarattığı bu sosyal ortam yepyeni bir müzik tarzına da gebelik yapacaktır: Arabesk. 

Arabesk’in aksine Anadolu Rock siyasallaşıyor

Arabesk doğal yaşamsal anların duygusal bir şekilde aktarıldığı bir müzik tarzıdır. Dönemin çoğu Arabesk parçası var olan sosyal ve siyasi statükoyu sorgulamaktansa olduğu gibi kabul edip “Izdırabın müziği” olarak tanınmaya başlar. Bu durumda elbette istisnalar vardır ama genel anlamda kaideyi bozdukları söylenemez. Anadolu Rock ise aynı zaman sürecinde Arabeskin tam karşıtı olan bir yola sapar. 68 sürecinde kısmen siyasallaşan ama nihayetinde Protest müzik olarak adlandırılamayacak olan Türkçe Rock, 70’lerin getirdiği siyasi koşullara paralel olarak bir gelişim kayıt eder. 

Selda Bağcan (Adaletin bu mu Dünya), Cem Karaca (Adiloş Bebe) ve Edip Akbayram (Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz) gibi müzisyenler toplumsal söyleşileri yansıtan ve eleştirisel bir tavıra sahip eserler yayınlarlar. 71 muhtırasının etkisini üzerinden atmakta bulunan ülke genelinde sol kesim tarafından oldukça benimsenen bu parçalar siyasallaşmış Anadolu Rock‘un ilk örnekleri sayılır. Artık sadece Halk Türküleri değil, Nazım Hikmet, Ahmet Arif ve Sabahattin Ali gibi tanınmış sosyalist şairlerin de şiirleri bestelenmektedir. 

Cem Karaca bu kapsamda siyasallaşmış Anadolu Rock müziğinin en önemli seslerinden biri haline gelir. Obur Dünya, Namus Belası, Tamirci Çırağı gibi şarkıları ile sosyal eşitsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve feodal düzenin çarpıklıkları gibi konulara değinen Karaca Mutlaka Yavrum, Kavga ve 1 Mayıs gibi şarkıları ile sol kesimin dilden düşürmediği şarkılara imza atar. Sonuç itibariyle bu eserleri onun Batı Almanya’ya sığınmasına neden olacaktır. Burada çalışmalarına devam eden Karaca 1984 yılında Türk misafir işçilerin sorunlarını ve ırkçılığı konu eden Kanaken adlı Almanca albümünü çıkarır. 

1978’de, toplum içerisinde artan siyasi kutuplaşma yeni bir zirveye ulaşır. Karşıt görüşlü grupların arasındaki çatışmalar ülkenin iç savaşı andıran koşullara batmasına neden olurken Türkiye yeni bir darbenin arifesini yaşıyordur. 12 Eylül 1980 gecesi saatler dördü gösterirken Türk Silahlı Kuvvetleri bir kez daha yönetime el koyar. Ama 28 Mayıs ve 12 Marttaki darbelerin aksine, Kenan Evren’in önderlik ettigi Cunta, dört yıl sürecek olan bir askeri yönetimin başlangıcıdır. 12 Eylül aynı zamanda Anadolu Rock için ileriye yönelik yaratıcı bir gelişimin sonu anlamına gelir. 

Anadolu Rock’un sonu?

60larda gelişen ve 70li yıllarda altın çağını yaşıyan Türkçe Rock günümüzde Türkiye’nin en önemli ve nüfuzlu müzikal akımlarından biri olarak sayılmaktadır. Batı kökenli Rock müziğini taklit ederek başlayan ve daha sonra kendine özgün bir tarz yakalıyıp ülkede genel Pop Müziğinde gelişimine yol gösteren Anadolu Rock, bugünlerde daha çok psycadelic lakabıyla anılsa da, aslında ülkemize özgü bir müzikal akım olarak görülmelidir. Bu özgün karakterin kökünde yatan ise yüzyıllar içerisinde Anadolunun oluşturduğu kültür mozaiği, melodileri ve tarihidir. 

Anadolu Rock’un gelişimi açısından en büyük etkenlerden biri daima içinde bulunduğu siyasal ve sosyal çerçeveler olmuştur. Bu açıdan bakıldığında toplumsal olaylara olan büyük bir sağduyu ve etkileşim potansiyeli görmekteyiz. Anadolu Rock’un vurgulu ifadeleri içeren, fakat sığ bir eğlence müziğinden – kısmen – Türkiye’de karşıt ve protesto kültürünün önemli bir parçasına dönüşmesi bu şarkıların çoğunu geleneksel Anadolu yazınının efsaneleriyle aynı konuma itmektedir. Bu süreç müziğe çevrildiğinde Cahit Oben’in 1965 yılındaki Makaram Sarı Bağlar adlı şarkısının yerini Edip Akbayram’ın 1976’daki Aldırma Gönül‘ünün aldığı görülür. Sonuçta 12 Eylül 1980 askeri darbesi yalnız Anadolu Rock’un altın devrine son noktayı koymamış, aynı zamanda onun içeriksel olarak öncü gelişimini sekteye uğratmıştır. 

Anadolu Rock’un mirası

Bu kısa yolculuğun sonunda sorulması gereken bir soru varsa, o da şudur: Anadolu Rock’tan geriye ne kaldı? 1980’den sonra da Türkçe Rock Prodüksiyonları piyasaya çıkmasına rağmen, çoğunun siyasi içeriklerinden arındırılmış olduğu görülür. Buna örnek olarak Barış Manço’nun 81’li albümü Sözüm Meclisten Dışarı’ya bakabiliriz. Albümde sound ve tarz olarak Alla beni pulla beni, Dönence ve Gülpembe gibi müthiş parçalar bulunsa da, bunlar içerik olarak 12 Eylül’ün yarattığı anti-politik ortama uygun şarkılardır. Anadolu Rock’un müzikal bir mirası söz konusu ise dikkatimizi farklı bir oluşuma yönlendirmemiz gerekir. Bu anlamda içeriksel olarak Anadolu-Rock mirasını 80’li yılların ortalarından itibaren Özgün Müzik üstlenir. Yeni Türkü, Ezgi’nin Günlüğü, Grup Yorum ve Ahmet Kaya ile yeniden toplumsal eleştiriyi konu alan bir müzik tarzı oluşur ve 90’lı yıllarda ülke genelinde hakim olan Pop Müziğe karşı bir alternatif geliştirmeyi başarır. 

Türkçe Rock alanı ise 90’ların sonunda yeniden bir canlanma yaşar. Murat Kekilli, Haluk Levent ve Kıraç gibi sanatçılar 70’lerin Müziğine atıflarda bulunsalar da Anadolu Rock’a yeni içeriklerden ziyade yeni yorumlar katarlar. 2000’lerde ise Teoman, Mor ve Ötesi, Athena gibi sanatçılarla Alternatif Rock ön plana çıkar. 

70’li yılların etkisiyle hızlı bir siyasallaşma yaşayan Anadolu Rock’u ele alırken gözden kaçan önemli bir olay ise bu janrın doğu ile batı arasında gördüğü köprü görevidir. İçeriksel olarak temel esinlenme kaynağı Anadolu kültürü olmuş olsa da form olarak batı kökenli Rock Müziği’ne bürünmüştür. Böylece Cahit Berkay, Erkin Koray, Cem Karaca ve daha niceleri müzik aracılığıyla interkültürel bir alışveriş sağlamışlardır. Sonuç olarak ortaya çıkan sentez o kadar pürüzsüz gelişmiştir ki daha sonraları arabesk müziğin babalarından sayılacak Müslüm Gürses bile eserleri için Ritchi Blackmore (Deep Purple) gibi bir sanatçının enstrümental parçalarından sorunsuz bir şekilde faydalanabilmiştir (Bknz. Müslüm Gürses-Affet).

Anadolu Rock, altın devrinin bitiminden 30 yıl sonra bile bu köprü kurabilme kabiliyetini kaybetmediğini Altın Gün’ün güncel başarısı göstermektedir. 70’li yılların Türk Folk-Rock’u 70’lerde Türkiye’deki genç kuşaklara batı müziğini benimsetirken bugün geniş bir kitle Avrupa’nın  bir çok kısmında yapılan festivallerde – belki bilinçsiz bir şekilde – Türk Halk Müziğinin ezgileriyle dans edebilmektedir. Bu tarzın gelişimine ölçüt olan sosyal-kritik ve siyasal içerikler arka plana düşmesine rağmen Anadolu-Rock böylece yeni bir siyasi fonksiyon üstlenmektedir. Sınırları aşıp, köprüler kurmaktadır.  

Metin: Seçkin Söylemez
Görsel: Eva Feuchter

Weiterlesen
Müttefiklik ve Eminönü`nün mahfuz köşeleri